Can Yücel Şiirleri 3




RENGARENK

Bir yelkenli bayrağı al
- - Mor da olabilir - -
Almış yaprağına rüzgârı
Rumca bir şarkı patlatıyor
Denizin gözüne gözüne

Mubalâğa lâz oldu vre sevgilim
Aramızda bu yaz
Pontuslarını zaptetmeye birbirimizin
Selvi yeşili serenlerimize

Beğenmediysen o yeşili
- - Nefti mi? Değil. - -
Camgöbeği olabilir meselâ
Suların pöstekisinde sevişmek için

Mubalâğa yaz oldu bu yaz
İkimiz de ömrümüzün güzünde
Fuzulî'nin dediği Gedây - ı Muhteşemler

Bitkiniz tatlı - işemeden
Böyle böyle deryadil oluyor derya
Derûnumuzdaki...
Uyuyalım mı dedin vre sevgilim?
Gaflet ki, o bayrağı al yelkenliden
- - Mor da olabilir - -
Dalgalarla dalga geçen geçerken
Kucağımıza atlayan bir lâpindir

Menzilimiz Pontus değil Azrail
Ve önümüz sırf ebabil...
Lâkin o da ölecek bir gün mutlak
Bizcileyin yaşarsa bir yaz

Bunu Rabiş'in camına
Bayrağı al bir yelkenliye yaz !
- - Mor da olabilir ama- -
Rumca bir şarkı patlataraktan
Ağaran siyaha doğru
Siya siya !..

İki ceset ki aşktan boğulmuş
Kasımpatları gibi patlayan kulaklarıyla
Tozlarından tuzlarından donanmalar kurulmuş
Gidiyorlar Cezayir'i fethe yeni baştan
Biri erkek biri dişi
İki korsan

Güler'le Can...
İkisi de birbirinden alâ
İkisi de mubalâğa !

Şiirin bütün felâketine rağmen
İkisi de yaşıyorlar hâlâ ...
Böylece tekmil oluyor yavaş yavaş
Bütün bir sonbahar...


SABAH SABAH
Bu gül birşeyin anısı olacak ama neydi unuttum
Kimbilir belki de sabah sabah yeniden açan umudum

SAKIZ AĞACI

O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye,
Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.

SAKSIDAKİLERE
O bir saksıydı siperde
Her sabah sulanırdı hizmetçilerde
Yağmuru gördü ya şimdi
Aklı orda hep:
Dindi
Dinmedi

O bir saksıydı siperde
Gökten inenleri gördü de
Anladı gayrı
Yağmur yemek nerdeee
El elinden sulanmak nerde

SARDUNYAYA AĞIT
İkindiyin saat beşte
Başgardiyan Rıza başta
Karalar bastı koğuşa
Ikindiyin saat beşte

Seyre durduk tantanayı
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dipkapalıya
İkindiyin saat beşte

Yataklık etmiş zaar
Suçu tevatür ve esrar
Elbet bir kızıllığı var
Ikindiyin saat beşte

Dirlik düzenlik kurtulur,
Müdür koltuğa kurulur
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte

Canların gözü yaşta,
Aklı idamlık yoldaşta,
Yeşil ölümle dalaşta
İkindiyin saat beşte


SENG-İ DERYA

Daldı gözlerim
Denizin o tirşe ve hareli gözlerine
Derken Poseydon'la beraber
Kaldırıp başlarımızı güneşin
Gülkokusu bacaklarına baktık

Derken martılar geçti
Sıyırarak suları yanımızdan
Karşı sahilde akşamla yanan
Beş pare cama gömmek için bizi...


SERÇELEME

Çok oldunuz be serçeler
Kapatırım şimdi kapıyı
Dedim
Dinlemediler beni
Ben de kapatmadım kapıyı
Varsın dinlemesinler
SEVGİ DUVARI

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

SON GÜRLÜK

Trabzon hurması ağacına döndüm
Tüyüm tüsüm döküldü, yapraksız kaldım
Yine de meyvaya duruyorum bu cıbıl halimle
Tepeden tırnağa
Turuncu turuncu
Kütür kütür
Bu benim sonbaharım
Bu benim son gürlüğümdür


SUSSS-MA

Butün bu cılgıldaklar
Pencerenin ağzına asılı
Bütün bu fırıldaklar
Bütün bu pervaneler
Bütün bu değirmenler
Bütün bu uçurtmalar ve uçaklar
Poyrazın doğrultusunda...
Gülibrişim, mimoza ve manolya, kavak
Yaprakları dahil
Bütün bu kıpır kıpır insanlar
Elleri kolları ve kulaklarıyla
Ve erken öten bir horozun sesiyle
Kaçmışlar öbür dünyaya şimdiden
Seslerini bırakmışlar geriye
Bu ölümlü dünyaya yadigar...

ŞEY GİBİ
Fethi Naci'ye

Şey gibi herbişeyim yahu
Satır yazamıyorum

Sanki kendimle değil
Dünyayla ölüyorum

Bağırsam bağırsam bağırsam
Bağırdığımı duymuyorum

Tek bir musluk var açık
Onunla akıyorum

İstemeden istemeden istemeden
İstiyereeeek

Ah sen ölüm denen topal köfte
Buluştuk bak cenabette

İçim rakı dışım su
Bu mahmur cinayette

Çocuklar çocuklar çocuklar
Sizlen doğmamış mıydık biz birlikte

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder